9 Aralık 2024

Zekat Neydi, Ne Oldu?

ile aydinorhon

 

Kardeşim, gel seninle biraz zekât meselesini konuşalım. Çünkü bu konu dinin kalbinde yer alan hem sosyal hem de ekonomik bir ibadet. Ama ne yazık ki zamanla öyle değiştirildi ki, Allah’ın kitabında çok açık bir şekilde belirtilen emirler, geleneksel yorumlarla neredeyse bambaşka bir hale büründü.

Kur’an’a baktığımızda görüyoruz ki zekât, “yılda bir defa, üzerinden bir yıl geçtikten sonra” verilen bir şey değil. Tam tersine, ürün elde edilir edilmez, kazanç elimize geçtiği anda verilmesi gereken bir sorumluluk. Bak mesela Maide Suresi 141. ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Çardaklı ve çardaksız bahçeler, hurmalar, çeşitli ekinler, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin! Toplandığı gün de hakkını (zekâtını ve sadakasını) verin; fakat israf etmeyin! Şüphesiz ki O, israf edenleri sevmez.”

Burada çok açık bir ifade var: “Toplandığı gün verin.” Yani hasat biter bitmez, beklemeden. O halde bugün maaşını alan için maaş günü hasattır. Ticaret yapan için kâr ettiği gün hasattır. Yani kazanç elimize geçtiğinde hemen paylaşmamız gerekir.

Zekâtı verenler, Allah’ın merhametinden nasiplenir. Araf Suresi 156. ayette Rabbimiz buyuruyor:

“Merhametim ise her şeyi kapsamıştır ve onu takvâlı (duyarlı) olanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.”

Düşünsene kardeşim, Allah’ın sınırsız merhametinden pay almak istiyorsun. Bunun yolu, duyarlı olmak, zekâtını vermek ve ayetlere iman etmekten geçiyor.

Peki, zekâtı kimlere vereceğiz? Rabbimiz bu sorunun da cevabını net şekilde veriyor. Bakara Suresi 215. ayette şöyle diyor:

“Sana nereye (kime) infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘İnfak edeceğiniz her bir şey, ana baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolcular için olmalıdır. Her ne iyilik yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilendir.”

Demek ki infakta öncelik yakın çevreden başlıyor: anne-baba, akraba, yetim, yoksul, yolda kalmış. Yani Allah’ın belirlediği bu sıra, toplumsal dengeyi ve adaleti gözetiyor.

Şimdi de şu önemli meseleye gelelim: Ne kadar vereceğiz? Çoğu kişi “zekât yüzde 2,5’tir” der. Ama bu rakam Kur’an’da yok. Kur’an’ın söylediği şu: “Vazgeçebildiğin kadar.” Bakara Suresi 219. ayette Rabbimiz buyuruyor:

“Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘Vazgeçilebileni.’ Allah, düşünesiniz diye ayetleri size işte böyle açıklıyor.”

Yani Rabbimiz bizi katı oranlarla zorlamıyor. Bir kişi gerçekten elindekinden vazgeçebildiği ölçüde infak eder. Ama bazı insanlar var ki, ihtiyaç fazlasını verebilecek durumda olduğu halde “doyumsuzluk” sebebiyle cimrileşiyor. İşte burada, en azından geleneksel olarak kabul edilen %2,5 oranını alt sınır olarak görmek bir çözüm olabilir. Ama asıl olan, bekletmeden vermek. Yani yılda bir değil, kazanç elimize geçtiği an, sıcağı sıcağına.

Kur’an, zekâtı toplumsal dayanışmanın canlı tutulduğu bir ibadet olarak sunuyor. Sen kazandığında hemen paylaş ki, ihtiyaç sahipleri de rızkını alabilsin. İşte bu, Allah’ın istediği adalet ve merhamet düzenidir.

Selam ve dua ile…
aydinorhon.com