2 Kasım 2025

Tesbih: Varlıkların Yaşam Amacı

ile aydinorhon

Tesbih deyince çoğu insanın aklına elde çevrilen boncuklar gelir. Oysa Kur’an’ın anlattığı tesbih, bu görüntüden çok daha kapsamlı ve çok daha derin bir kavramdır. Evrenin işleyişinden en küçük canlının hareketine kadar uzanan bir düzeni anlatır. Bir kuşun uçması, bir arının bal yapması, bir yıldızın yörüngesinde dönmesi… bunların hepsi, yaratılış amacına uygun hareket ettikleri için Allah’ı tesbih eder. Tesbih, varlığın kendi görevi içinde yüzmesidir. Kelimenin kökenindeki “yüzmek” anlamı da bunu pekiştirir. Balığın suyun içinde özgürce süzülmesi gibi, her varlık Allah’ın kurduğu sistemin içinde akıp gider.

Kur’an, bu gerçeği bize çok daha geniş bir ufukla anlatır: “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ancak siz onların tesbihini anlamazsınız.” (İsrâ 44). Biz duyamayız, çözemeyiz ama her bir varlığın kendine özgü bir tesbih dili vardır. Ağaçlar, dağlar, taşlar, rüzgâr, bulutlar… hepsi kendi ölçülerine göre Allah’ın dengesine boyun eğerek O’nu anar. İnsan bu dili anlamasa bile, o düzeni fark ettiğinde aslında evrende büyük bir ahengin aktığını hisseder.

İnsanın diğer varlıklardan farkı ise, bu tesbihe bilinçli şekilde katılabilmesidir. Çünkü insan düşünür, seçer, tercih eder ve davranışlarını şekillendirir. Kur’an’da “Ey iman edenler! Allah’ı çokça anın. O’nu sabah akşam tesbih edin.” (Ahzâb 41-42) buyurulurken, insanın hayatının her alanında sürekli bir farkındalıkla hareket etmesi gerektiği anlatılır. Sabah uyanırken “hayata yeniden başlama” bilinci, akşam yorulup dinlenirken “şükür” bilinci, davranışlarda hakkaniyet ve adalet… bunların hepsi tesbihin farklı yönleridir.

Gerçek tesbih, sadece dilde dönen bir kelime değil; hayatın tümüne yayılan bir bilinç hâlidir. Bir insan yalan söylemekten kaçındığında, haksızlığa ortak olmadığında, emanete sahip çıktığında, adaleti koruduğunda aslında tesbih etmiş olur. Çünkü bu davranışlar, Allah’ın koyduğu ölçülere sadakat göstermek anlamına gelir. Dilin söylediği “Subhanallah”, ancak bu tavırlarla birleştiğinde gerçek anlamını bulur. Aksi hâlde sadece dudaklardan dökülüp havada dağılan bir titreşimden öteye geçmez.

Kardeşim, biraz durup kendi hayatına baktığında belki farkında olmadan ne kadar çok tesbihin içinde olduğunu görebilirsin. Bir iyiliği karşılıksız yaptığında, bir yanlışın karşısında sessiz kalmadığında, kimse görmese bile vicdanının sesini dinlediğinde… işte sen o anda Allah’ın kurduğu ahenge dahil oluyorsun. Çünkü tesbih, varlığın özüne uygun yaşamasıdır. İnsan özüne döndükçe, yaratılış amacına yaklaştıkça tesbihi de kendiliğinden artar.

Doğaya baktığında da bunu çok net görebilirsin. Rüzgârın bir yaprağı alıp savurması, yağmurun toprağa karışması, güneşin her sabah aynı düzenle doğması… hepsi sessiz ama güçlü bir hatırlatmadır. Bu düzen, “Ben buradayım ve O’nun koyduğu ölçüye göre hareket ediyorum” der. İnsanın yapması gereken ise bu düzeni anlamak, davranışlarını bu ölçüye göre şekillendirmektir. Çünkü Kur’an’ın ortaya koyduğu tesbih anlayışı, hayatın bütünlüğünü içine alan bir duruştur.

Kardeşim, eğer yaşamını Allah’ın koyduğu dengeye göre sürdürüyorsan, işte sen de O’nu tesbih edenlerdensin. Bu çok büyük bir iddia değildir; aksine insanın evrenin parçası olduğunu hatırlatan içten bir tespittir. Çünkü tesbih, varlığın Allah’a dönük sesidir ve bu ses, insan onu duyabilmeyi öğrendiğinde hayatın her alanında yankı bulur.

Aynı başlıktaki daha kapsamlı bilgiler için aşağıdaki web adresinde yer alan makaleyi inceleyebilirsin.

Gerçek olan Allah’ın lütfu, hata ise benim aczimdendir.
Selam ve esenlik seninle olsun.
aydinorhon.com