Kardeşim, meseleyi biraz daha günümüzden örneklerle açalım. Çünkü Kur’an’ın ortaya koyduğu adalet ve liyakat ilkeleri sadece geçmiş toplumlara değil, bugün bize de ışık tutuyor.
Bugün en çok şikâyet ettiğimiz şeylerden biri nedir? Haksızlıklar… Bir işe alınırken torpil aranması, hak etmeyenlerin makamlara getirilmesi, güçlülerin haklı gibi gösterilmesi, fakirin hor görülmesi. Bunların hepsi adaletin ve liyakatin çiğnenmesinden doğuyor. Kur’an tam da bu noktada uyarıyor: “Allah size, mutlaka emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor…” (Nisa 58). Bu ayet aslında toplumların çöküş veya yükseliş sebebini tek cümlede özetliyor.
Şura Suresi 38’de “Onların işleri aralarında şura iledir.” buyruluyor. Bugün buna demokratik katılım da diyebiliriz. Kararlar tek kişinin keyfine göre değil, ortak akıl ve danışmayla alınmalı. Eğer toplumun farklı kesimlerinin sesi duyulmazsa, adalet duygusu zedelenir. İnsanlar kendilerini dışlanmış hisseder.
Bir de adalet sadece mahkemelerde değil, gündelik ilişkilerde de sınanıyor. Bir işverenin çalışanına hakkını zamanında ve tam vermesi, bir öğrencinin sınavda kopya çekmemesi, bir babanın çocukları arasında ayrım yapmaması da adalet kapsamına giriyor. Kur’an bu konuda evrensel bir ölçü koyuyor: “Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun, bu takvaya daha yakındır.” (Maide 8). Yani adalet, duygulara ve çıkarlara göre eğilip bükülmez, evrensel bir ölçüdür.
Liyakat meselesine gelince… Bugün görüyoruz ki çoğu toplumda ehil olmayanlar makamlara getirildiğinde sistem çöküyor. Mesela bilgisi, yeteneği ve ahlakı olmayan birinin sadece akrabalık veya yakınlık bağıyla bir göreve getirilmesi, hem topluma hem de o kişiye zulümdür. Çünkü iş ehline verilmediğinde, hakkı olanlar dışlanıyor, toplumun güveni sarsılıyor. Kur’an’ın “Emanetler ehline verilmelidir” (Nisa 58) buyruğu tam da bu adaletsizliği önlemek için.
Kardeşim, adalet sadece dünyevi bir düzen için değil, ahirette de kurtuluş için şarttır. Allah bize hatırlatıyor: “Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Maide 32). Düşünsene, tek bir haksızlık bile Allah katında bütün insanlığa karşı işlenmiş gibi sayılıyor. Bu da bize, adaletin Allah katındaki ağırlığını gösteriyor.
Bugün toplumların huzuru, bireylerin güvenliği, devletlerin devamı hep bu iki ilkeye bağlı: Adalet ve liyakat. Eğer bir ülkede hak yerini buluyor, görevler ehline veriliyorsa, orada refah ve güven vardır. Ama adaletin yerini haksızlık, liyakatin yerini torpil almışsa, orada düzen bozulur, zulüm yayılır.
Sonuç olarak kardeşim, Kur’an bize sadece teorik bir öğüt vermiyor, hayatın tam merkezine dokunuyor. Adalet ve liyakat hem dini bir yükümlülük hem de insani bir sorumluluk. Bunlara sarılan toplumlar yükselir, ihmal edenler ise kendi elleriyle çöküşlerini hazırlar.
Selam ve esenlik seninle olsun.
aydinorhon.com
