Allah’a Verilen Önem ve Hadislerin Değeri
Kardeşim, günümüzde maalesef insanların Allah’a verdiği önemin yerini, şeyhler, gavslar ve kutuplar almış durumda. Oysa İslam’ın özüne baktığımızda, bütün hamd, övgü ve şeref yalnızca Allah’a aittir. Fatiha Suresi’nin 2. ayeti bunu çok net ifade ediyor: “Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” Fatır Suresi 10’da da izzetin, Müddessir 3’te yüceliğin yalnızca Allah’a ait olduğu vurgulanıyor.
Kardeşim, Nebi Muhammed gaybı bilmez ve melek değildir. En’am 50’de bunun altı çiziliyor. O, Allah’ın kulu ve resulüdür (Al-i İmran 144). Yarın kendisine ne yapılacağını bilmez (Ahkaf 9), kendine de bize de gelecek zararı engelleyemez (Araf 188). Dolayısıyla, hiç kimse onun koruyucusu, vekili ya da kurtarıcısı değildir (En’am 107). Hatta yakın çevresindeki münafıkları dahi bilememesi, onun tamamen beşer olduğunu gösterir (Tevbe 101; Kehf 110). Nebimizin mucizesi ise yalnızca Kur’an’dır (İsra 59).
Kur’an’a göre asıl önemli olan, Allah’ın öğrettiği dini doğru anlamaktır (Hucurat 49/16). Ancak zamanla bu ilahi ölçü yerini, insanların ürettiği yorumlara bırakmıştır. Alimler, “Nebi’nin varisleri” olarak görülmüş; hatta “doğru içtihada iki, yanlış içtihada bir sevap verilir” anlayışıyla hatalı yorumlar bile sevap kapsamına alınmıştır. Böylece uydurulmuş dinde adeta bir “sevap furyası” doğmuştur. Üstelik bu çelişkiye de kılıf bulunmuştur: “İhtilaflarda rahmet vardır” denilerek mezhep farklılıkları meşrulaştırılmıştır. Oysa bu durum, geçmişte belki bir tartışma zenginliği gibi görülse de bugün dinin özüne zarar veren bir bölünmeye dönüşmüştür.
Adem, Yunus ve Musa gibi nebilerin günah işlediği kabul edilebilir. Ama Buhari ve Müslim aleyhine bir söz söylemek, Kur’an’ı görmezden gelmek olur. Kur’an’a uymayan bir hadisi reddetmek mümkündür, fakat bazı insanlar bunu kabul etmez ve hadisleri vahiy sayar. İnsanlar, bir sözün vahiy olup olmadığını kendi akıllarıyla belirleyemez; bu oldukça sorunlu bir durumdur.
Kardeşim, hatırla: Ebubekir ve Ömer gibi sahabeler hadis yazdırmayı bilmezdi. Peki, Buhari, Müslim, Tirmizi ve Ebu Davud, dini sahabelerden daha iyi mi biliyordu? Elbette hayır. Sahabe için Kur’an yeterliydi; sonra neden yetersiz görüldü, bunu sorgulamak gerekir. “Buhari ve Müslim çökerse İslam çöker” diyenler, aslında ruhbanları Allah’a ortak ediyorlar (Tevbe 31). Bu tavır, rivayetleri Kur’an’a, ruhbanları ise Allah’a ortak etmekten başka bir şey değildir.
Sonuç olarak kardeşim, İslam dininin özünü anlamak ve yaşamak yalnızca Allah’a yönelmekle mümkündür. Hadislerin değeri, ancak Kur’an ile olan ilişkisi çerçevesinde anlam kazanır. Bizim rehberimiz, yolumuzu aydınlatan tek mucizemiz Kur’an’dır.
Selam ve esenlik seninle olsun.
aydinorhon.com