31 Ekim 2025

Ashab-ı Kehf: Uyumuyorlardı, Uyanıyorlardı.

ile aydinorhon

Kardeşim, Kur’an’daki Ashab-ı Kehf kıssası çoğu zaman yıllarca uyuyup sonra mucizevi biçimde uyanan gençlerin hikâyesi gibi anlatılır. Ama ayetlerin içine biraz dikkatle bakınca bunun aslında bedensel bir uyku değil, çok daha derin bir zihinsel uyanışa işaret ettiğini görürüz. Kur’an’dan anladığım kadarıyla bu olay bir darbımesel niteliğindedir. Yani anlatım tarihsel bir olayı aktarır gibi görünür ama asıl hedef, evrensel bir hakikati temsili bir dille öğretmektir.

Kehf Suresi 9. ayette Rabbimiz şöyle soruyor:
“Yoksa sen, Kehf ve Rakim sahiplerinin, bizim ayetlerimizden şaşılacak bir şey olduğunu mu sandın?” (Kehf 18:9)

Bu sorudaki ton çok açık: “Burada anlatılan şeyi olağanüstü bir durum sanma, asıl mesaj başka.” Peki nedir o mesaj? Gel birlikte bakalım.

Ashab-ı Kehf, yani “mağara arkadaşları”, yaşadıkları toplumun baskıcı, inkârcı ve şirk temelli düzenine karşı çıkmış bir grup gencin temsilidir. O gençler, “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasına ilah demeyiz.” (Kehf 18:14) diyerek tevhidi savunmuşlardı. Fakat bunu yapmak kolay değildi; çünkü dönemin iktidarı hakikati savunanları susturmak için baskı uyguluyordu.

Gençler bu nedenle geçici olarak geri çekildiler. Kur’an bunu “mağaraya sığınmak” şeklinde anlatır:
“Gençler mağaraya sığındıklarında şöyle demişlerdi: Rabbimiz, bize katından bir rahmet ver ve işimizde bize bir doğruluk (rehberlik) hazırla.” (Kehf 18:10)

Buradaki mağara, sadece taş duvarlardan oluşan bir yer değil; insanın kendini korumak için çekildiği içsel sığınak, yani zihinsel bir alanı temsil eder. Toplumsal baskıdan uzaklaşıp hakikati düşündükleri bir nefes alma alanı…

Ve ayette çok kritik bir cümle geçer:
“Onları uykuda sanırsın, oysa uyanıktılar.” (Kehf 18:18)

Bak işte burası çok net. Eğer bu olay insanlarca bilinen bir “uyku mucizesi” olsaydı, “uyanıktılar” denmezdi. Kur’an onların dışarıdan bakıldığında toplumdan kopmuş, pasif ve sessiz görüneceklerini; fakat aslında dimdik, farkında, düşünen ve tavır geliştiren insanlar olduklarını anlatıyor. Yani onların uykusu bedensel değil; toplumsal bir geri çekilme ve zihinsel bir farkındalıktır.

Devamında süre tartışmasına yer verilir:
“Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar, dokuz da eklediler.” (Kehf 18:25)
“De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir.” (Kehf 18:26)

Eğer mesele tarihsel bir bilgi olsaydı, Rabbimiz süreyi kesin bir şekilde bildirirdi. Ama ayet açıkça “Ne kadar kaldıklarını Allah bilir” diyerek süreyi merkeze almamamız gerektiğini söylüyor. Çünkü önemli olan zaman değil, dönüşümdür. Zihinsel, toplumsal ve inanç temelinde yaşanan bir dönüşümden bahsedilir.

Sonra Rabbimiz şöyle buyurur:
“Böylece biz onları ortaya çıkardık ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini bilsinler.” (Kehf 18:21)

Buradaki “ortaya çıkarma” da bir dirilişi temsil ediyor. Fakat bu diriliş fiziksel bir ölümün ardından değil; toplumu uyandıran fikrî bir canlanma. Bir toplum ölü bir bilinç hâline düşebilir; o hâlde onu yeniden diriltmek, bir avuç farkında insanın elindedir.

Bugün bize ne anlatıyor bu darbımesel?
Eğer bir toplumda zulüm varsa, şirk varsa, baskı varsa; orada hakikati arayan bir grup mutlaka içsel bir mağaraya çekilecektir. Dışarıdan “uyuyor” sanılırlar, oysa gerçekte hakikatin en uyanık nöbetçileridir. Onlar zamanı geldiğinde ortaya çıkar, toplumu sarsar, düşüncesiyle kıvılcım olur ve değişimi başlatır.

Tıpkı Musa’nın “bir kul” ile yaptığı o yolculukta olduğu gibi, burada da sembolik bir anlatımla derin bir hakikat gösteriliyor: Zor zamanda geri çekilmek yenilgi değil, hazırlıktır. Mağara bir kaçış değil, tefekkürün güvenli alanıdır. Ashab-ı Kehf’in mesajı da tam budur: Uyanık kalmak, bedel ödemek ve hakikat için direnmek.

Kur’an’daki her anlatım kıssa değildir; bazıları darbımeseldir. Çünkü Rabbimiz zamanın ve mekânın üstündedir. Kur’an da öyle. Ayetler, çağlar geçse bile bugün söylenmiş kadar canlıdır. Yeter ki gözlerimizi kapatmayalım.

Selam ve esenlik seninle olsun.
aydinorhon.com