Kardeşim, şöyle bir bakınca görüyoruz ki günümüzde insanların büyük bir kısmı din adına yaşadıklarını zannediyor ama aslında uydurulmuş bir inanç sistemine sarılıyor. Çocukluktan beri duydukları şeyleri, kaynağını sorgulamadan kabul ediyorlar. Oysa Resul’e gönderilen din, bundan çok farklıydı. Saf, tertemiz ve yalnızca Kur’an’a dayalı bir İslam vardı.
Kur’an bize defalarca hatırlatıyor ki bu kitap, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için indirilmiştir. İbrahim Suresi 1. ayette şöyle buyuruluyor: “Elif, Lâm, Ra. Bu, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman için sana indirilmiş bir kitaptır.” Yani Allah’ın mesajı doğrudan ışık tutmak içindir; başka kaynaklara muhtaç değildir.
Resul’ün kendisi de bu kitabı hayatına geçirmiştir. Şura Suresi 52. ayette, “Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Ama biz onu sana bir rahmet olarak indirdik.” buyruluyor. Yani onun tek kaynağı Kur’an’dı. Ne gelenekler, ne rivayetler, ne de insanların uydurduğu kurallar… Sadece Allah’ın kelamı.
En’âm 92’de de açıkça, “Bu, kendisinde olanları açıklamak ve inanan kavmi uyarmak için indirilmiş bir kitaptır.” deniliyor. Demek ki Kur’an hem bilgi hem de uyarıdır. Resul’ün görevi de işte bu uyarıyı insanlara ulaştırmaktı.
Bir de Necm Suresi’ne bakalım. Allah orada Resul için şöyle buyuruyor: “O, hevasından (nefsinin arzusundan) konuşmaz. O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.” (Necm 3-4). Bu ayet, Resul’ün din adına söylediği her sözün Kur’an’a dayandığının en güçlü delilidir.
Aynı şekilde Nahl 44’te, “Biz sana kitabı indirdik ki insanlara indirileni açıklayasın.” deniyor. Resul’ün görevi buydu: Allah’ın kitabını insanlara açıklamak. Bunun dışında Ahkaf 9’da da kendi ağzından şu söz aktarılır: “Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam.” Bu ifade, Resul’ün Kur’an’a olan bağlılığını ve teslimiyetini çok net ortaya koyuyor.
Ama işin acı tarafı şu: İnsanlar zamanla Kur’an’ın yolundan uzaklaşınca, parçalanmalar da kaçınılmaz oldu. Allah bu durumu bize çok önceden bildirdi. Âl-i İmrân Suresi 105. ayette şöyle uyarıyor: “Kendilerine açık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” Görüyor musun kardeşim, bugün mezheplere, cemaatlere, tarikatlara bölünmüş olmamızın sebebi Kur’an’ı bırakmamızdır. Her grup kendi sözünü dinin ölçüsü yapıyor, oysa tek ölçü Kur’an’dır.
Maide Suresi 44’te de şöyle buyruluyor: “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” Bu kadar açık bir uyarıya rağmen insanlar kendi kitaplarını, kendi liderlerini, kendi “şeyhlerini” Allah’ın kitabının önüne geçirdi. İşte gerçek sapma da burada başladı.
Şimdi dönüp bugüne baktığımızda, çoğunluğun yaşadığı dinin Resul’ün yaşadığı İslam’dan çok farklı olduğunu görmemek mümkün değil. İnsanlar Resul’ün örnekliğini unutmuş, Kur’an’ın yolunu terk etmiş, uydurma rivayetlere sarılmış. Oysa Allah’ın istediği şey çok açık: inançlarımızı ve amellerimizi sadece Kur’an’a göre şekillendirmek.
Kur’an’a döndüğümüzde ise iş değişiyor kardeşim. O zaman insanlar arasındaki ayrılıklar yerine birlik doğuyor. Çünkü Allah tek bir ümmet olmamızı istiyor. En’âm Suresi 153. ayette şöyle buyuruyor: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun, başka yollara uymayın; sonra onlar sizi O’nun yolundan ayırır.” Demek ki tek yol, tek rehber Kur’an’dır. Eğer herkes bu yola sarılırsa, ihtilaflar da biter, gönüller de birleşir.
Kur’an, kalplere huzur indirir. Ra’d Suresi 28. ayette, “Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur.” deniyor. Allah’ın zikri ise Kur’an’dır. İşte gerçek huzur burada gizli: Allah’ın kelamına yönelmek, onunla yaşamak ve onunla yol bulmak.
Gerçek İslam budur kardeşim. Yolumuzu aydınlatacak tek kaynak Allah’ın kelamıdır. Eğer özüne dönmek istiyorsak, Kur’an’a yönelmekten başka çaremiz yok.
Selam ve dua ile…
aydinorhon.com