12 Şubat 2025

İnanç ve İbadet Üzerine Düşünceler

ile aydinorhon

Kardeşim, gel bugün inanç ve ibadet konusunu biraz konuşalım. Çünkü bu iki kavram, insanın Rabb’iyle olan bağının temel taşlarıdır. İnsan neye inanıyorsa, hayatını da o inanç üzerine kurar. Ama mesele sadece “inanıyorum” demekle bitmez; o inancın samimiyetini, davranışlarımız ve tercihlerimiz belirler. İşte burada durup düşünmek gerekiyor: Biz gerçekten Allah’a mı güveniyoruz, yoksa alışkanlıklarımızın mı peşindeyiz?

Bak mesela, birçok insan türbelere gidiyor, mum yakıyor, bez bağlıyor, “şu derdime çare bul” diye yalvarıyor. Bunu yaparken belki kalbinde iyi bir niyet var ama farkında olmadan Allah’a ait olan gücü bir kula atfediyor. Oysa Allah Kur’an’da açıkça “Yalnız bana dua edin, duanıza karşılık vereyim” diyor (Mümin 40/60). Şimdi düşün: Eğer dua yalnız Allah’a yapılacaksa, “yetiş ya filan” demek ne anlama geliyor? Bu söz, insanı farkında olmadan şirke sokuyor. Çünkü şefaat, yardım, kurtuluş yalnızca Allah’a aittir; kimse O’nun izni olmadan kimseye fayda sağlayamaz.

Benzer bir çelişkiyi başka bir alanda da görüyoruz: Kimi insanlar bir yandan inançtan söz ederken diğer yandan şans oyunlarından medet umuyor. “Bir bilete bakar hayat” diyorlar. Oysa Allah’ın çizdiği kader anlayışında, insanın kazancı gayretine bağlıdır. Kaderin arkasına saklanarak tembelliği meşrulaştırmak veya tesadüflere umut bağlamak, inancın özünü zayıflatır. Çünkü gerçek iman, tevekkülün yanında çabayı da içerir.

Bir de ibadet konusuna bakalım… Namaz meselesi özellikle üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Çünkü çoğu zaman şekliyle ilgileniyoruz ama anlamına pek inmiyoruz. Her rekâtta okuduğumuz Fatiha’da “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım dileriz” diyoruz (Fatiha 1/5). Peki gerçekten öyle mi yapıyoruz? Namaz biter bitmez ilk sıkıntıda insanlardan medet umuyorsak, aslında o sözleri dilimizle söylerken kalbimizle yalanlamış olmuyor muyuz? İşte bu yüzden Kur’an, samimiyeti merkeze alır. Allah, sure sure bize gösterir ki, ibadet bir gösteri değil; bir teslimiyet ifadesidir.

Aslında bütün mesele, ibadetlerin bir “görev” olarak değil, bir “yaklaşma” çabası olarak görülmesidir. Allah, bizden şekil değil, içtenlik ister. Zira Kur’an’da defalarca “kalplerin yönelişinden” bahsedilir. Eğer kalp doğru yöne bakmıyorsa, bedenin yaptığı ritüeller sadece hareketten ibaret kalır. Bu yüzden Kur’an’ın çağrısı, her zaman içsel bir sorgulamaya yöneliktir: “Siz gerçekten neye inanıyorsunuz? Ve o inanç sizi nasıl bir insan yapıyor?”

Sonuçta kardeşim, inanç ve ibadet birbirinden kopuk değildir. İman olmadan ibadet, ibadet olmadan iman eksik kalır. Ama asıl olan, bu iki kavramın içini Kur’an’ın çizdiği anlamla doldurabilmektir. Allah’ı sadece dilimizle değil, yaşamımızla da yücelttiğimizde, işte o zaman huzur dediğimiz şey kalbimize yerleşir.

Selam ve esenlik seninle olsun.
aydinorhon.com