Kur’an’a Saygı ve Anlşayış
Şimdi şöyle bir bakalım: Kur’an, gerçekten hayatımızda ne kadar yer ediyor? Bugün birçok insan onu yüksek raflara kaldırıyor, toz kondurmuyor, saygıyla başının üstünde tutuyor ama bir yandan da onun ne dediğine bakmıyor bile. Kimi zaman sadece “sevap kazanmak” için Arapça olarak okuyoruz. Kimi zaman da ölmüşlerimize “gönderi” yapar gibi mezarlıklara hapsediyoruz. Oysa Kur’an, ölüler için değil; diri olan, düşünen, sorumluluk hisseden insanlar için indirilmiş bir kitaptır. Rabbimiz, bu kitabı bize bir öğüt, bir uyarı ve bir müjde olarak göndermiştir. Ama biz onu anlamaya yanaşmadıkça, bu mesajların hiçbiri hayatımıza ulaşamıyor.
Bir de Arapçanın kutsallığı gibi bir algı var. Sanki Kur’an sadece Arapça okunmalıymış gibi bir tavırla karşılaşıyoruz. Hâlbuki Kur’an’ın dili değil, mesajı kutsaldır. Kur’an Arapça indirildi çünkü o toplumun insanları Arap’tı. Bugün Amerika’daki bir Hristiyan için İncil İngilizceyse, Türkiye’deki bir Müslüman için Kur’an Türkçedir. Dili anlamadığımız sürece, mesajın bize ulaşması mümkün değildir. Bu konuda Rabbimiz ne diyor biliyor musun? İbrahim Suresi 4. ayette açıkça şöyle bildiriyor: “Biz, her nebiyi kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara iyice açıklasın.” Demek ki dil, mesajın anlaşılması için bir araçtır. Aracın anlamı kaybolursa, mesaj da kaybolur.
Ama bizim toplumda durum biraz farklı. Kur’an’a abdestsiz dokunmamak, yüksek yere koymak gibi şekli davranışlar, sanki Kur’an’a saygının tek göstergesiymiş gibi görülüyor. Oysa gerçek saygı, onu anlayarak okumak ve hayatına yansıtmaktır. Ne yazık ki etrafımız, Kur’an’a elini sürmeyen ama hayatında onunla zerre kadar hüküm vermeyen insanlarla dolu. Daha da acısı, Kur’an’ı anlamaya çalışan, yaşayan ve başkalarına da anlatmaya çalışanlara karşı ciddi bir tepki var. “Mealist”, “sapık”, “itikadı bozuk”, “Nebi inkarcısı” gibi iftiralar havada uçuşuyor. Sanki Kur’an’ı anlama çabası bir tehdit gibi algılanıyor.
Bu noktada Rabb’imizin Hac Suresi 72. ayetinde işaret ettiği durumu hatırlamamak mümkün değil:
“Ne zaman kendilerine hakikatin apaçık belgeleri olan âyetlerimiz okunsa, inkârda direnenlerin suratlarındaki yadırgamayı hemen fark edersin. Öyle ki, neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracak gibi olurlar. De ki: ‘Bakın, sizi bundan daha beter bir haber vereyim mi? O, Allah’ın inkârda ısrar edenlere vaad ettiği ateştir; o ne berbat bir son duraktır!’”
Yani bu tepki yeni değil. Ayet okunduğunda yüz buruşturanlar, hatta âyet okuyanlara saldırmak isteyenler, her dönemde olmuş. Kur’an’ın dili sert geldiğinde, mesajı rahatsız ettiğinde, insanlar önce Kur’an’ı değil, onu okuyanı hedef almışlar. Bugün de benzerini yaşıyoruz. Ama bu bizi durdurmamalı. Anlamaya, anlatmaya, yaşamaya devam edeceğiz. Rabb’imizden dileğimiz, iftira atanların da kalplerine ışık düşürmesi, onları da ıslah etmesidir.
Sonuç olarak, Kur’an’a gerçek saygı; onu anlamak, yaşamak ve insanlarla paylaşmaktır. Saygı raflarda değil, davranışlarda belli olur. Ve bizler, bu kitabın dirilere rehber olduğunu asla unutmadan, yolumuza Kur’an ile devam edeceğiz.
Bütün Kur’an dostları adına…
Selam ve esenlik seninle olsun.
aydinorhon.com