30 Ağustos 2025

Nebileri Ayrıcalıklı Kılan Güç Değil, Vahiydir

ile aydinorhon

Kur’an’da “mucize” kelimesi doğrudan geçmez. Bizim kültürümüzde ise Kur’an’daki “ayet” kelimesi çoğu zaman mucize anlamında kullanılır ve bu, bazen yanlış anlamalara yol açar. Oysa Kur’an’da “ayet” kelimesi, kainatta Allah’ın yaratmış olduğu her şeyi kapsayan geniş bir anlam taşır. Bir insan, bir hayvan, hatta bir savaş bile “ayet” olarak ifade edilir. Nebileri diğer insanlardan ayıran en temel özellik ise, onlara verilen vahiydir. İşte bu vahiy, bizim geleneksel anlamda “mucize” diye nitelendirdiğimiz şeyin hakiki karşılığıdır.

29/50-51 ayetlerinde belirtildiği gibi, nebilere verilen mucizeler, Allah’ın katından indirilen vahiylerdir. İnsanların anlayışında olduğu gibi, nebilerin doğa kanunlarını değiştiren olağanüstü güçlere sahip olmaları değil, vahiy yoluyla insanları hakikate çağırmaları esas mucizedir.

Kur’an’da “İşte size mucize bir deve” ifadesi, Nebi Salih’in dağdan deve doğurttuğu anlamında değil, Allah’ın ayetlerinin nebilerde zuhur ettiği anlamındadır. Bu anlayış, nebilerin ilahlaştırılmasına yol açan hurafelerden uzak, Kur’an’ın hakikatine uygundur.

Maalesef, “ayet” kelimesinin yalnızca Kur’an’daki sure ve ayetler olarak anlaşılması, metnin doğru kavranmasını zorlaştırmıştır. Oysa kainattaki her varlık, Allah’ın ayetidir. İnsanların kendi güçlerinin yetersizliği, kainattaki yaratılış bir mucizedir. Nebilerin görevi, bu mucizelerin kaynağının Allah olduğunu göstermektir; kendilerinin mucize yaratması mümkün değildir.

Kıssalar anlatılırken kelimelerin gerçek mi mecazi mi olduğu da iyi ayırt edilmelidir. Kur’an’ın indiği toplumların tarihî ve kültürel yapıları bilinmeden ayetleri yorumlamak yanıltıcı olur. Tarih, insanların olaylara bakışının bir kaydıdır; oysa Allah’ın bakışı çok daha kapsamlıdır. Bu nedenle, tarihsel bilgiler Kur’an anlayışına delil olarak konulduğunda doğru sonuçlar çıkmayabilir.

Kur’an, kendisini insan kitabından uzaklaştıran ve yanlış yorumlamalara yol açan en önemli sorunlardan biri de gayp haberlerinin yanlış anlaşılmasıdır. Nebiler, sadece Allah’tan vahiy yoluyla gelen gayb haberlerini bildirmiştir. Cemaat liderlerinin kendi tahmin ve zanları ise vahyin dışında kalır. Geleceğe dair bilgilerin bilinmesi insanın yaratılışına aykırıdır; örneğin nebilerin kendilerinden sonra gelecek nebileri müjdelemeleri, Allah’ın onlara verdiği özel vahiy bilgisidir.

Bir başka önemli gayb bilgisi ise, ilim dallarında uzmanlar arasında fikir birliği oluşmasıdır. Hiçbir bilim alanı Kur’an’ın genel ilkeleriyle çatışmaz; bu da Kur’an’ın ilahi kaynaktan olduğunu gösterir.

Ahiret bilgisi ise insan aklının ve evrenin herhangi bir yerinde erişemeyeceği en önemli gayb bilgisidir. Nebilik olgusu kabul edilmediğinde, ahiret inancı da reddedilir. Oysa bu bilgi sadece nebilerin vahyiyle toplumlara ulaşmıştır.

Kur’an’ı anlamada esas olan, kelimelerin ne dediği değil, ne anlatmak istediğidir. “Allah dilediğimi saptırırım” ifadesinde, insanlara yol seçme özgürlüğü verilmiş olup, dileyenlerin saptırılması anlamı taşır. “Allah bana borç verin” ifadesi ise, Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını, burada söz konusu borcun ihtiyaç sahipleri için cennet karşılığında Allah’a yapılacak bir iyilik olduğunu anlatır.

Kıssalarda anlatılan kavimlerin helak edilmesi, tabiat olaylarıyla değil, ahiret alemindeki cezalandırma ile ilgilidir. Dünyada zulmedenler cezasız kalmazlar; ya bu dünyada ya ahirette mutlaka hesap verirler.

Bugüne kadar Kur’an’a dışardan bakış açısıyla yapılmış tefsirler çoğunluktadır. Oysa Kur’an’ı Kur’an’la anlatan, nebilerin mesajlarını yaşayan bir anlayış yeni yeni güç kazanıyor. Kur’an her çağa hitap eder ve kıyamete kadar diriliğini sürdürecektir. Raflarda tozlanan Kur’an, inşallah insanları cehaletten aydınlığa çıkaracaktır.

Doğru anlayışla dirilecek İslam toplumu, ezilmişlikten kurtulacak, adaleti ve ihsanı emredecek, herkes hangi dinden ya da meşrepten olursa olsun güvenle İslam’ın barış ve esenlik ortamına akın edecektir.

Selam ve dua ile…
aydinorhon.com