Oruç tutmak, yalnızca aç kalmakla sınırlı bir eylem değildir; aynı zamanda derin bir ruhsal ve sosyal deneyimdir. Eğer çevrenizde açlıkla mücadele eden insanlar yoksa, açlığın gerçek anlamını kavrayabilmeniz pek mümkün değildir. Ne yazık ki, dünyanın farklı bölgelerinde milyonlarca insan açlıkla boğuşuyor. Bu durumları anlayabilmek, infak mekanizmasını harekete geçirmek ve ihtiyaç fazlasını paylaşmayı düşünmek, orucu hakkıyla tutmanın temel unsurları arasında yer alır.
Kur’an-ı Kerim’de yer alan “Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı” (Bakara, 183) ayeti, oruç tutmanın ne denli önemli olduğunu açıkça ifade eder. Oruç, sadece fiziksel bir açlık deneyiminden ibaret değildir; aynı zamanda manevi bir arınma ve toplumsal dayanışma aracı olarak da değerlendirilmelidir. Doktorlar oruç tutmanın sağlık açısından olumlu etkilerini sıklıkla dile getirse de, bu ibadeti bir diyet programı olarak görmek yanlıştır. Oruç ayı, bir ay boyunca süren çok ama çok önemli bir eğitim sürecidir. Bu süreçte aç kalmanın anlamını kavrayamaz ve empati kuramazsak, aslında oruç tutmanın özünden uzaklaşmış oluruz. Bu eğitim dönemi sadece Ramazan ile sınırlı kalmamalıdır; zira Ramazan’da pek çok insan, iyi kötü bir şeyler yiyip içerken, hâlâ yarı aç hayatlar sürenler Ramazan’dan sonra da benzer bir durumu yaşarlarsa, ibadetimizi gerektiği gibi yerine getirdiğimiz söylenemez. Eğer Ramazan sonrasında da ihtiyaç fazlamızı, ihtiyaç sahiplerine vermeye devam etmiyorsak, o zaman Ramazan’ın gerekliliğini yerine getirememiş oluruz. Bu yüzden, infak mekanizmasını sürekli olarak aktif tutmalıyız.
İnfak, dinimizin temel taşlarından birisidir. Eğer Kur’an’ın emirlerine tam olarak uyabilseydik, muhtemelen çevremizde bir tek yoksul kalmazdı. Oruç, bu sosyal sorumluluğun farkına varmak ve hatırlamak için bir fırsat sunar. Oruç tutarken genellikle iki öğün yemek yiyoruz; ancak tek öğünle günü geçirenleri de unutmamalıyız. Bu durum, oruç tutmanın yalnızca aç kalmakla ilgili olmadığını, aynı zamanda diğer insanların yaşamlarını anlamak ve onlara yardım etme sorumluluğumuzu içerdiğini göstermektedir.
Aç kalmanın en önemli nedeni, açlığın ne anlama geldiğini anlamaktır. Asıl ibadet, bu derin anlayışla başlar. Bir ay boyunca oruç tutarak, yılın geri kalan on bir ayında bu bilinci taşımamız gerekmektedir. Aksi takdirde, sebepsiz yere aç kalmanın bir anlamı olmaz. Bir hayvana da akşama kadar yiyecek vermezseniz, o da aç kalabilir; fakat insanın orucu yalnızca fiziksel açlıkla sınırlı olmamalıdır. Oruç, aynı zamanda sabır, irade gücü ve toplumsal dayanışma gibi erdemleri pekiştiren bir ibadettir.
Sonuç itibarıyla, oruç tutmak sadece bir ibadet değil, aynı zamanda kişinin kendini geliştirmesi, diğer insanları anlaması ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirmesi için bir fırsattır. Bu nedenle, Ramazan ayı boyunca kazandığımız bu değerleri yıl boyunca sürdürmek ve infak bilincini canlı tutmak, gerçek anlamda oruç tutmanın gerekliliğini ortaya koyar.
Selam ve dua ile…
aydinorhon.com