Ortak Koşanlar Din Günü Bunu İnkâr Edecek: İman ve Sorumluluk
Kardeşim, Kur’an’ın üzerinde en çok durduğu konulardan biri tevhiddir; yani Allah’ın birliği, ortağı ve benzeri olmamasıdır. Çünkü insanın inancı ne kadar sağlam olursa, hayatı da o kadar doğru bir denge üzerine kurulur. Fakat tarih boyunca insanlar Allah’ı inkâr etmedikleri hâlde, O’na çeşitli ortaklar koşmuşlardır. Kimi insan gücünü, kimi malını, kimi de başka insanları Allah’ın yanına koymuş; onları sanki Allah’la birlikte hükmeden, koruyan, rızık veren güçler gibi görmüştür. İşte Kur’an bu anlayışı kökten reddeder.
Mücadele Suresi’nin 18. ayetinde Allah şöyle buyurur:
“O gün Allah, onların hepsini diriltecek ve onlar da Allah’a nasıl yemin ediyorlarsa size de öyle yemin edecekler. Onlar sanıyorlar ki bir şeyin üzerindeler. Bilin ki onlar yalancıdır.” (Mücadele 58/18)
Bu ayet, din günü yani hesap gününde ortak koşanların durumunu çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Düşünsene kardeşim, dünyada “biz de inanıyoruz, Allah’tan yanayız” diyenler, o gün aynı sözleri tekrar edecek ama artık hiçbir geçerliliği kalmayacak. Çünkü o gün, insanın dili değil, ameli konuşacak. Yalanlar sönecek, gerçekler açığa çıkacak. Allah’a ortak koşanlar o gün, “biz sizinle beraber değildik” diyerek suçu başkalarına atmaya çalışacaklar ama fayda etmeyecek.
En’âm Suresi’nde de bu duruma dikkat çekilir:
“Sonra onların: ‘Biz ortak koşanlardan değildik’ diyeceklerini görürsün.” (En’âm 6/23)
Ama hemen ardından gelen ayet bu yalanı ortaya çıkarır:
“Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler! Uydurdukları şeyler kendilerinden kaybolup gitti.” (En’âm 6/24)
Yani kardeşim, din günü geldiğinde herkes gerçeği tüm çıplaklığıyla görecek. Dünya hayatında güç, makam, para veya bir insan figürünü Allah’ın yanına koyanlar, o gün bunun ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu anlayacaklar. İşin acı tarafı, o gün inkâr etmenin bir faydası olmayacak. Çünkü imanın zamanı dünyadadır; hesap günü değil.
Kur’an’ın bu ayetleri bize sadece geçmişi anlatmak için değil, aynı zamanda bugüne uyarı olsun diye indirilmiştir. “Şirk” sadece putlara tapmak değildir; Allah’a ait bir yetkiyi, bir hüküm koyma hakkını, bir koruma gücünü başka varlıklara atfetmek de şirktir. Mesela “Allah’ın dediği olur ama şu zatın sözü de değişmez” diyen biri, farkında olmadan bir insanı Allah’ın yanına koymuş olur. Ya da “şu kişi bizi kurtarır, şu dua bizi kesin cennete götürür” gibi düşünceler de aynı hataya düşer. Kur’an’ın öğrettiği tevhid, yalnızca Allah’a güvenmek, yalnızca O’na boyun eğmektir.
İman, sadece “inanıyorum” demekle bitmez. İman, bir duruştur, bir teslimiyettir, bir sorumluluktur. Allah’a inanmak, aynı zamanda O’nun dışında hiçbir güce boyun eğmemek demektir. Bu nedenle Kur’an’da iman hep eylemle birlikte anılır. İman eden insan, hayatını o inancın gereğine göre şekillendirir; adaleti, doğruluğu, merhameti yaşar. Aksi hâlde iman sadece sözde kalır.
Sonuçta kardeşim, Mücadele ve En’âm surelerinde anlatılan bu sahneler bize şunu hatırlatıyor: Din günü, kimsenin kimseyi savunamayacağı, herkesin kendi yaptığının karşılığını alacağı bir gündür. O gün “ben bilmiyordum” ya da “beni onlar kandırdı” demek kimseyi kurtaramaz. Çünkü Allah insanlara akıl vermiş, düşünme yeteneği vermiş, uyarılarını da açıkça bildirmiştir.
Bizim yapmamız gereken şey çok açık: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan, O’na teslim olarak yaşamak. İnancımızı sorgulamak, hayatımızı o inançla uyumlu hâle getirmek. Çünkü din günü geldiğinde herkesin yüzleşeceği tek gerçek şudur: Allah’tan başka sığınılacak, hesap verecek, hüküm koyacak bir güç yoktur.
Selam ve esenlik seninle olsun.
aydinorhon.com