18 Ekim 2024

Şirk Nedir?

ile aydinorhon

                                                                           

Nebi Muhammed döneminde Hanefi, Şafi, Hambeli ve Maliki gibi dini mezhepler yoktu. Dört halife döneminde de bu mezhepler mevcut değildi. Mezheplerin yokluğunda Müslümanlar dinlerini yaşamaya devam ediyorlardı. Nebi Adem’den günümüze Allah’ın yasasının değişmediği ayetlerle sabittir. Ancak din zamanla parçalanmış ve tarikatlar devreye girince din tamamen çığırından çıkmıştır. Her bir mezhebin yolu,  Allah’a çıkıyormuş gibi görünse de, Allah’ın vahyinden esinti yoktur. Birinin helal dediğine diğeri haram demektedir. Hepsinin gittiği yolun doğru olduğu iddiası ise sorgulanmaktadır. Böyle bir Allah yok; en azından benim Allah’ım böyle bir Allah değil. Benim Allah’ımın tek yasası var ve bu yasa değişmez. O da Kur’an-ı Kerim’de eksiksiz olarak bizi beklemektedir(35:43).

17 İsra Suresi, 22. Ayet;
(Ey İnsanoğlu,) Allah’la beraber bir başka tanrı edinme ki kendini kınanmış ve bir başına bırakılmış olarak bulmayasın:

Ayet, insanları Allah’tan başka bir tanrı edinmemeye çağırır. Bu, İslam inancında “şirk” olarak adlandırılan bir durumu ifade eder. Allah’a eş koşmak, inançta ve ibadette en büyük hatalardan biridir.

Ayette, Allah’tan başka bir tanrı edinmenin sonucunda kişinin kendini “kınanmış” olarak bulacağı belirtilir. Bu, kişinin hem dünyada hem de ahirette kötü bir duruma düşeceği anlamına gelir. Kınanmış olmak, toplumda ve Allah katında olumsuz bir şekilde değerlendirilmek demektir.

Ayetin devamında, bu durumun bir sonucu olarak kişinin “bir başına bırakılmış” olacağı ifade edilir. Bu, Allah’ın rahmetinden ve yardımından mahrum kalmak anlamına gelir. Kişi, sahte tanrılara yöneldiğinde, gerçek yardım ve destekten uzaklaşmış olur.

Ayet, “Ey İnsanoğlu” ifadesiyle başlar, bu da mesajın evrenselliğini ve tüm insanlara hitap ettiğini gösterir. Herkesin bu uyarıyı dikkate alması gerektiği vurgulanır.

Bu ayet, insanlara Allah’a olan inançlarını ve ibadetlerini yalnızca O’na yönlendirmeleri gerektiğini hatırlatırken, başka tanrılara yönelmenin sonuçlarını açıkça ortaya koyar. Kınanmışlık ve yalnızlık, bu tür bir inancın getireceği olumsuz sonuçlardır. Bu nedenle, Müslümanların inançlarını ve ibadetlerini yalnızca Allah’a yönlendirmeleri gerektiği vurgulanır.

39 Zümer Suresi, 3. Ayet;
Halis inancın yalnız Allah’a yönelmesi gerekmez mi? O’ndan başkasını dost ve koruyucu edinenler, “Biz bunlara sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!” (derler). Şüphesiz Allah, (Kıyamet Günü) onlar arasında (hakikatten saptıkları) her konuda mutlaka hüküm verecektir, çünkü Allah, (kendi kendine) yalan söyleyen ve inatla nankörlük yapan hiç kimseyi rahmetiyle doğru yola ulaştırmaz!

Ayet, inancın yalnızca Allah’a yönelmesi gerektiğini vurgular. “Halis” kelimesi, saf, karışık olmayan anlamına gelir. Bu, Müslümanların inançlarının ve ibadetlerinin yalnızca Allah’a yönelik olması gerektiğini ifade eder.

Ayette, bazı insanların Allah’tan başka varlıkları dost ve koruyucu olarak edinmelerine dikkat çekilir. Bu kişiler, bu varlıklara kulluk ettiklerini ve onları Allah’a daha yakınlaştıracak aracılar olarak gördüklerini iddia ederler.

Bu durum, İslam inancında “şirk” olarak adlandırılır. Yani, Allah’a eş koşmak veya O’ndan başka varlıklara ibadet etmek. Ayet, bu tür bir yaklaşımın yanlış olduğunu belirtir.

Ayet, Kıyamet Günü’nde Allah’ın bu kişiler arasında hüküm vereceğini ifade eder. Bu, insanların inançları ve yaptıklarıyla ilgili sorumlu tutulacakları anlamına gelir.

Allah’ın yalan söyleyen ve nankörlük yapan kimseleri rahmetiyle doğru yola ulaştırmayacağı belirtilir. Bu, Allah’ın adaletinin ve merhametinin sınırlarını gösterir; inançsızlık ve nankörlük, kişinin doğru yola ulaşmasını engeller.

Müslümanların inançlarını ve ibadetlerini yalnızca Allah’a yönlendirmeleri gerektiğini, başka varlıklara veya aracılarına yönelmenin yanlış olduğunu ve bu durumun sonuçlarının Kıyamet Günü’nde ortaya çıkacağını vurgular.

50 Kaf Suresi, 16. Ayet;
GERÇEK ŞU Kİ, insanı yaratan Biziz ve onun iç-benliğinin ona ne fısıldadığını Biz biliriz: çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız.

Ayetin başında, “İnsanı yaratan Biziz” ifadesi, Allah’ın insanın yaratıcısı olduğunu vurgular. Bu, insanın varoluşunun ve hayatının temel kaynağının Allah olduğu anlamına gelir. İslam inancında, her şeyin yaratıcısı olan Allah, insanı en güzel şekilde yaratmış ve ona özel bir değer vermiştir.

“Onun iç-benliğinin ona ne fısıldadığını Biz biliriz” ifadesi, insanın içsel düşünceleri, hisleri ve niyetleri hakkında Allah’ın tam bir bilgiye sahip olduğunu belirtir. Bu, insanın kalbinde ve zihninde geçen her şeyin, Allah tarafından bilindiğini gösterir. İnsanlar bazen kendi içsel çatışmalarını ve duygularını gizleyebilirler, ancak Allah bu durumları en iyi şekilde bilmektedir.

“Çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız” ifadesi, Allah’ın insanla olan yakınlığını ve ilişkisini güçlü bir şekilde ifade eder. Şah damarı, insan vücudundaki en önemli damarlardan biridir ve bu ifade, Allah’ın insanın hayatına ve içsel durumuna olan yakınlığını sembolize eder. Bu, Allah’ın insanın her anında, her düşüncesinde ve her duygusunda yanında olduğu anlamına gelir.

Allah’ın insan üzerindeki bilgisi ile insanın ihtiyaçları arasındaki ilişkiyi de vurgular. İnsan, kendi içsel dünyasında yaşadığı zorlukları ve mücadeleleri Allah’a açabilir; çünkü Allah, onun en derin sırlarını ve ihtiyaçlarını bilir. Bu, insanın Allah’a yönelmesi ve O’na güvenmesi gerektiğini hatırlatır.

Ayet, insanın kendi içsel düşüncelerini ve duygularını anlaması ve bunlarla yüzleşmesi gerektiğini de ima eder. Ancak bu süreçte, Allah’ın bilgisi ve rehberliği her zaman yanındadır. İnsan, kendi içsel dünyasında kaybolduğunda bile, Allah’a yönelerek doğru yolu bulabilir.

Özetle, Kaf Suresi 16. Ayet, Allah’ın insan üzerindeki yaratıcı gücünü, insanın içsel düşüncelerini bilme yetisini ve Allah’ın insanla olan yakınlığını vurgular. Bu ayet, insanın Allah’a olan bağı ve güveninin önemini hatırlatırken, aynı zamanda Allah’ın her an yanında olduğunu ve her şeyi bildiğini ifade eder. Bu, inananlar için bir teselli ve rehberlik kaynağıdır.

46 Ahkaf Suresi, 28. Ayet:
Peki, kendilerini (O’na) yaklaştırırlar ümidiyle tapınmak için Allah’tan başka ilah olarak seçtikleri bu (varlık)lar (sonunda) kendilerine yardım ettiler mi? Hayır, tersine onları yüzüstü bıraktılar: çünkü bu (sahte ilahlık) onların kendi kendilerini kandırmalarının ve düzmece hayallerinin ürününden başka bir şey değildi.

Ayet, insanların Allah’tan başka ilahlar seçerek O’na yaklaşma umudunu sorgular. Bu, insanların kendi yarattıkları veya inandıkları varlıklara tapınarak Allah’a daha yakın olmayı hedeflediklerini gösterir.

Ayette bahsedilen “bu (varlık)lar”, insanların kendilerine ilah olarak seçtikleri sahte varlıklardır. Bu varlıklar, gerçek bir ilah olma niteliğinden yoksundur ve insanların bunları gerçek dışı inançlarıyla oluştururlar.

Ayet, bu sahte ilahların insanlara yardım edip etmediğini sorgular. Cevap, “Hayır”dır; bu varlıklar, insanlara hiçbir şekilde yardım edemezler. Bu durum, insanların inançlarının gerçekliğini sorgulamalarını gerektirir.

Ayette, bu sahte ilahların insanları yüzüstü bıraktığı belirtilir. Bu, insanların bu varlıklara güvenerek yaptıkları ibadetlerin sonuçsuz kalacağını ve bu varlıkların gerçek bir yardım sunamayacağını ifade eder.

Son kısımda, bu sahte ilahlığın insanların kendi kendilerini kandırmalarının ve düzmece hayallerinin bir ürünü olduğu vurgulanır. Bu, insanların gerçeklikten uzaklaşarak hayali bir inanç sistemine yöneldiklerini gösterir.

Bu ayet, insanların Allah’tan başka varlıklara tapınmalarının sonuçlarını ve bu durumun gerçekliğini sorgularken, gerçek ilahın yalnızca Allah olduğunu ve sahte ilahların insanlara hiçbir fayda sağlamayacağını vurgular. Aynı zamanda, insanların kendi kendilerini kandırmalarının ve hayali inanç sistemlerinin tehlikelerine dikkat çeker.

6 En’am Suresi, 19. Ayet;
De ki: “Hakikatin en güvenilir şahidi kimdir?” De ki: “Allah benim ile sizin aranızda şahittir; ve bu Kuran bana vahyedildi ki ona dayanarak sizi ve onun ulaşabileceği herkesi uyarabileyim”. Siz, Allahtan başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik yapabilir misiniz? De ki: “Ben (böyle) bir şahitlik yapmam!” De ki: “O, tek Allah’tır; ve bakın, sizin yaptığınız gibi, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun!”

Ayet, “Hakikatin en güvenilir şahidi kimdir?” sorusuyla başlar. Bu, insanların inançlarını ve gerçekleri sorgulamalarını teşvik eden bir ifadedir. Şahitlik, bir şeyin doğruluğunu veya gerçekliğini kanıtlamak için yapılan bir eylemdir.

Ayetin devamında, Allah’ın şahidi olduğu belirtilir. “Allah benim ile sizin aranızda şahittir” ifadesi, Allah’ın her şeyin üzerinde bir otoriteye sahip olduğunu ve insanların inançlarıyla ilgili her durumu bildiğini ifade eder. Bu, Allah’ın her şeyin en iyi bileni olduğu anlamına gelir.

Ayette, Kur’an’ın Allah tarafından vahyedildiği ve bu vahiy ile insanların uyarılması gerektiği vurgulanır. Kur’an, Müslümanlar için bir rehberdir ve bu rehberliğe dayanarak insanlara doğru yolu göstermek amacıyla indirilmiştir.

Ayet, insanların Allah’tan başka ilahların olduğuna şahitlik yapıp yapamayacaklarını sorgular. Bu, insanların inançlarını sorgulamalarını ve yalnızca Allah’a yönelmeleri gerektiğini hatırlatır.

“Ben (böyle) bir şahitlik yapmam!” ifadesi, Allah’tan başka ilahların varlığını kabul etmenin yanlış olduğunu belirtir. Bu, tevhid inancının bir yansımasıdır; yani Allah’ın birliği ve eşi benzeri olmayan yüceliği.

Ayetin sonunda, Allah’tan başka şeylere ilahlık yakıştırmanın uzak olduğu ifade edilir. Bu, Müslümanların inançlarını yalnızca Allah’a yönlendirmeleri gerektiğini ve başka varlıklara veya güçlere tapınmanın yanlış olduğunu vurgular.

Bu ayet, Allah’ın birliğini, Kur’an’ın önemini ve insanların inançlarını sorgulamalarını teşvik ederken, başka ilahların varlığını kabul etmenin yanlış olduğunu açıkça ortaya koyar. Aynı zamanda, Allah’a olan inancın ve ibadetin yalnızca O’na yönlendirilmesi gerektiğini hatırlatır.

35 Fatır Suresi, 43. Ayet;
Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın.

Ayet, bazı insanların yeryüzünde güç ve büyüklük tasladıklarını ifade eder. Bu, kibirli bir tutumu ve başkalarına hükmetme arzusunu yansıtır. İnsanların güçlerini ve otoritelerini dikkat çekmek için gösterişte bulunmaları, toplumsal adalet ve dengeyi tehdit eden bir davranıştır.

“Kötü tuzak kurmak” ifadesi, insanların diğerlerine karşı planlar yaparak zarar verme niyetinde olduklarını belirtir. Bu tür bir davranış, haksızlığa, zulme ve aldatmaya dayalıdır. Ayet, kötü niyetlerle yapılan bu planların, eninde sonunda zarar vereceğini, çünkü kötü tuzakların sadece onu kuranların başına geçeceğini belirtmektedir.

Ayetin bu kısmı, kötü niyetle düzenlenen planların, sonunda sahibini kuşatacağına dikkat çeker. Yani, başkalarına zarar vermek isteyenler, aslında kendi zararlarına yol açacak bir duruma düşerler. Bu, evrensel bir ilke olarak görülebilir ve kötü niyetin, kötü sonuçlar doğuracağı anlayışını taşır.

Ayette, insanların geçmişe dönüp önceki kavimlerin başlarına gelen felaketleri bekledikleri belirtilir. Bu, zannedilen güvenin ve kibirin bir yanılsama olduğunu ortaya koyar. Allah’ın adaleti, geçmişte olduğu gibi günümüzde de aynıdır ve insanlar bu hukukun geçerliliğini unutmamalıdır.

“Allah’ın Kanununda Hiçbir Değişiklik Bulamazsın.” Ayetin bu kısmı, Allah’ın yasalarının değişmez olduğunu vurgular. Allah’ın kanunu, her dönemde ve her yerde geçerlidir. Bu yasalar, adalet, iyilik ve doğru olanı teşvik etmektedir. İnsanlar, bu yasaları dikkate almadıkları zaman, uyguladıkları yanılgılardan dolayı zor bir durumla karşılaşacaklardır.

“Allah’ın Kanununda Hiçbir Sapma Bulamazsın.” Burada da Allah’ın yasalarının kesin ve sabit olduğu ifade edilir. Yani, insanlar ne kadar haksızlık yapsalar veya kötü tuzaklar kursalar da, bunun sonuçları değişmeyecek ve bir gün karşılarına çıkacaktır.

Özetle, bu ayet, insanların güce ve büyüklüğe odaklanıp başkalarına zarar vermeye çalışırken kendi düşüşlerini hazırladıklarını anlatırken, Allah’ın yasalarının değişmezliğini ve adaletini vurgular. Herkesin, yaptıklarının sonuçlarına katlanacağı gerçeğini unutmaması gerektiği mesajını taşır.

28 Kasas Suresi, 88. Ayet;
Yani, Allah’la beraber tutup başka bir tanrıya yalvarmaya kalkma! (Çünkü) O’ndan başka tanrı yok; (çünkü) O’nun (ebedi) Zatı’ndan başka her şey, herkes, yok olmaya mahkumdur; hüküm bütünüyle O’nun elindedir ve sonunda O’na döndürüleceksiniz.

Ayet, insanları Allah’tan başka bir tanrıya yalvarmamaya çağırır. Bu, İslam inancında “şirk” olarak bilinen bir durumu ifade eder. Allah’a eş koşmak, inançta ve ibadette en büyük hatalardan biridir.

Ayette, Allah’tan başka tanrı olmadığı vurgulanır. Bu, tevhid inancının temelini oluşturur; yani Allah’ın birliği ve eşi benzeri olmayan yüceliği. İslam, yalnızca Allah’a ibadet edilmesini ve O’na güvenilmesini öğütler.

Ayetin devamında, Allah’ın ebedi Zatı’ndan başka her şeyin yok olmaya mahkum olduğu belirtilir. Bu, dünya üzerindeki tüm varlıkların geçici olduğunu ve yalnızca Allah’ın kalıcı olduğunu ifade eder. İnsanlar, varlıklarını ve güçlerini Allah’a atfetmelidir.

Ayette, hükmün tamamen Allah’ın elinde olduğu vurgulanır. Bu, Allah’ın her şey üzerinde mutlak bir otoriteye sahip olduğunu ve her türlü olayın, durumun ve kaderin O’nun iradesine bağlı olduğunu gösterir.

Ayetin sonunda, herkesin er geç Allah’a döneceği belirtilir. Bu, ahiret inancını ve insanların yaptıkları her şeyin hesabını vereceklerini hatırlatır. Hayatın geçici olduğu ve asıl varış noktasının Allah olduğu mesajı verilir.

Bu ayet, insanlara Allah’a olan inançlarını ve ibadetlerini yalnızca O’na yönlendirmeleri gerektiğini hatırlatırken, başka tanrılara yönelmenin sonuçlarını açıkça ortaya koyar. Allah’ın birliği, her şeyin geçiciliği ve O’na dönüş, bu ayetin ana temalarını oluşturur.

4 Nisa Suresi, 48. Ayet;
Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bundan başkasını, (diğer günahları) dilediği (layık olan) kimse için bağışlar.  Allah’a ortak koşan kişi büyük bir günah(la) iftira etmiş olur.

Allah’a Ortak Koşmanın Ciddiyeti

“Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz” ifadesi, Allah’ın tevhid inancını esas aldığını ve şirk koşmanın, yani Allah’a ortak koşmanın, en büyük günahlardan biri olduğunu belirtir. Bu, İslam inancının temel taşlarından biridir. Tevhid, Allah’ın birliğini kabul etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır.

Diğer Günahların Bağışlanabilirliği

“Bundan başkasını, (diğer günahları) dilediği (layık olan) kimse için bağışlar” kısmı, Allah’ın diğer günahları dilediği takdirde bağışlayabileceğini ifade eder. Bu, Allah’ın merhametinin genişliğini ve kullarının günahlarına karşı affediciliğini gösterir. Ancak, şirk gibi büyük bir günahın affedilmeyeceği vurgulanmaktadır.

 Şirk ve İftira

“Allah’a ortak koşan kişi büyük bir günahla iftira etmiş olur” ifadesi, Allah’a ortak koşmanın sadece bir günah değil, aynı zamanda Allah’a karşı bir iftira olduğunu belirtir. Bu, kişinin Allah’ın yüceliğini ve birliğini reddetmesi anlamına gelir. Şirk, Allah’ın sıfatlarına ve O’nun yüceliğine karşı bir saygısızlık olarak değerlendirilir.

Bu ayet, Müslümanların inançlarını pekiştirmeleri ve Allah’a olan bağlılıklarını güçlendirmeleri için bir uyarıdır. Şirkten kaçınmak, tevhidi esas almak ve Allah’a yalnızca O’nun merhametiyle yönelmek, İslam’ın temel öğretilerindendir. Bu bağlamda, ayet, inananların dikkat etmesi gereken önemli bir mesaj taşımaktadır.

Ayet, sadece bireysel bir inanç meselesi değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk da taşır. Müslümanlar, çevrelerindeki insanlara da bu inancı aşılamalı ve tevhit inancının önemini anlatmalıdır. Bu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir bilinç oluşturmayı gerektirir.

Bu ayet, İslam’ın temel inanç esaslarından birini oluşturarak, müminlerin Allah’a olan bağlılıklarını ve inançlarını güçlendirmeleri için bir rehber niteliğindedir.

Şah damarından daha yakın olan, yani bize bizden daha yakın olan Yüce Allah varken, Nebi Muhammed de dâhil başkalarından medet ummak şirktir. Aracınızın Yüce Allah’tan daha merhametli olduğunu düşünemezsiniz. Yüce Allah, Rahman ve Rahim’dir.

Tarikatları, şeyhi, gavsı, kutubu daha yakın hissetmek; Kur’an dışı materyallere ve otoritelere göre dini yaşamak; bir şeyleri veya birilerini Allah’tan daha çok sevmek; Allah’tan başkasından istekte bulunmak ve Yüce Allah’a ulaşabilmek için aracı koymak şirktir.

Yüce Allah’tan daha bağlı olduğun, daha çok sevdiğin şeyler; ailen, çocuğun, malın, mülkün, servetin, mevkiin, tuttuğun takım ve partin de şirke vesiledir.

Herhangi birisini şefaatçi görmek de şirktir. Tek şefaatçi Allah’tır. (39/44) Hardal tanesi kadar bile haksızlık yapılmayacak (21/47) diye buyuran Yüce Allah’ı ve Kur’an bütünlüğünde düşündüğümüzde, asıl şefaatçi herkesin amel defteri olduğunu görürüz. Rabbimden, din günümüzden önce azığımızı hazırlayan kullarından olmamızı dilerim.

Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım bana aittir.                  Aydın Orhon