17 Mart 2025

Tek Rehber Kur’an’dır. Cuma hutbelerinde ki yanlışlar…

ile aydinorhon

Cuma hutbeleri, toplumu doğru bilgilendirme ve yönlendirme açısından büyük bir sorumluluk taşır. Bu nedenle, hutbelerde kullanılan her ifade, özellikle de Kur’an’dan aktarılan ayetler dikkatle ve doğru biçimde sunulmalıdır.

Ancak günümüzde bazı hutbelerde yer alan Nisa Suresi 69. ayetin meali yanlış aktarılmakta; ayette geçen “Allah’a ve Resulüne itaat” ifadesi yerine “Allah’a ve peygambere itaat” denilerek Kur’an’daki kelime tercihleri çarpıtılmaktadır. Kur’an’da “Muhammed” ismi yalnızca belirli yerlerde geçerken, genel hitap şekli “Ya eyyuhe’n-Nebiyyu” (Ey Nebi) ya da “Resul” olarak kullanılır. Bu fark, bilinçli olarak göz ardı edilmekte ve kavramlar keyfi biçimde karıştırılarak din çarpıtılmaktadır.

Oysa en doğru rehber, yalnızca Kur’an’dır. İbrahim Suresi 1. ayette belirtildiği gibi bu kitap, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için indirilmiştir. En güzel söz Allah’ın sözüdür (En’am 115). Resulullah da yalnızca Kur’an’a uymuş ve insanları bu kitapla uyarmıştır (En’am 50). Kur’an, sadece seslendirilmek için değil; anlayarak okunup öğüt alınsın ve hayata geçirilsin diye indirilmiştir (Kamer 17).

Bugün “sünnet” adı altında Nebi’nin bireysel tercihleri dine mal edilmektedir. Oysa Kur’an’a göre sünnet, yalnızca Allah’a ait olandır. Resulullah’ın vahyi tebliğ ederkenki eylemleri sünnet olarak kabul edilebilir, fakat bunlar da ancak Kur’an’la delillendirilmişse geçerlidir (Araf 33). Örneğin sakal bırakmak, Kur’an’da geçmediği için dinî bir zorunluluk sayılamaz. Nebi’nin kişisel yaşantısı değil, yalnızca vahiy olan ve tebliğ ettiği Kur’an dindir. Bu da açıkça Maide 67’de belirtilir. Kur’an’ın açıklayıcısı Allah’tır (Araf 174, En’am 105). Bizim itaat etmemiz gereken, Resul’ün tebliğ ettiği Allah’ın sözüdür (İsra 77, Şuara 196).

Resul, sadece Kur’an’a uymuştur (Araf 203). Dolayısıyla bizim de dünya ve ahiret huzuru için uymamız gereken tek kaynak Kur’an’dır (Araf 3). Nebi ile Resul kavramlarını bilinçli şekilde karıştırmak, ayetleri saptırmak ve insanları yanıltmak için kullanılan bir yöntem haline gelmiştir (Ahzab 21). Oysa din yalnızca vahiydir; Nebi’nin vahiy dışındaki sözleri dine dahil edilemez. Allah, Nebi’nin kendi sözlerini din adına söylemesini kesin bir dille yasaklamıştır (Hakka 44–46, İsra 73–75, Araf 203). Nitekim hadislerin yazımı da Nebi’nin vefatından yaklaşık 200 yıl sonra başlamıştır; sahabeler hadis yazmamışlardır.

Din, zanna ve şüpheli rivayetlere değil, kesin bilgiye dayanır. Ancak hadislerin büyük kısmı şüphe içermektedir; zan ise hakikate dair bir değer taşımaz (Necm 28). Gerçekten de bize bırakılan tek kitap ve tek rehber Kur’an’dır (Bakara 2). Nebi, bizlere yalnızca Kur’an’ı miras bırakmıştır (En’am 19, 51, 70, 114, 153).

En dikkat çekici çelişkilerden biri, hutbelerde Kur’an ayetleri okunduktan sonra “Sadakallahül Azim” (Şüphesiz Allah doğruyu söyledi) denilmesi, ardından hadis okunduktan sonra “Fi ma kale ev kema kale” (Resulullah böyle söyledi ya da buna benzer bir söz söyledi) denmesidir. Bu ifadeler, hadislerin doğruluğundan kendilerinin dahi emin olmadıklarının açık göstergesidir. Fakat buna rağmen, uydurma hadislerle Kur’an’a uyanları karalamaya ve toplumun zihnini bulandırmaya devam etmektedirler.

Biz ise, Hak’tan geleni savunmaya devam edeceğiz (Bakara 147). Ve onları, yine Kur’an’la uyarmayı sürdüreceğiz. Çünkü Kur’an der ki: “Siz haddi aşan bir topluluk olsanız da, Hak’tan hoşlanmasanız da, biz sizi Kur’an ile uyarmaktan vazgeçmeyeceğiz.” (Zuhruf 5)

Selam ve dua ile…
aydinorhon.com